ABD’deki Rowan Üniversitesi ve Rutgers Üniversitesi’nden araştırmacılar, otizmli ve DEHB’li çocukların BPA’yı, nörotipik çocuklar kadar hızlı bir şekilde vücutlarından atamadıklarını buldu.
Hormonal ve cinsel sorunlarla olan bağları nedeniyle cinsiyete özgü etkileri bulunan kimyasal bir bileşik olan Bisfenol A (BPA), daha önce de bu iki durumla ilişkilendirilmişti. Ancak bu çalışma, DEHB ve otizmli çocukların kimyasalı vücutlarından atmakta daha çok zorlandıklarını gösteren ilk araştırma oldu.
Araştırmacılar ayrıca artan BPA maruziyetinin bu rahatsızlıkların gelişme riskini artırabileceğine inanıyor ancak sürecin nasıl geliştiğinin net olmadığını kabul ediyor.
AVRUPA MİKTARLARI AZALTTI
Ancak yeni araştırmanın, ABD’deki birçok üründe yer alan BPA miktarının sınırlandırılması yönündeki çağrıları yeniden alevlendirmesi kaçınılmaz.
ABD dünyadaki en yüksek otizm ve DEHB oranlarından bazılarına sahip, özellikle otizm oranları 2017’den bu yana yüzde 52 arttı.
Bu yılın başlarında Avrupalı yetkililer, milyonlarca insanı tehlikeli şekilde etkilediğini tespit ettikten sonra gıdalardaki maksimum BPA miktarını 20 bin kat azalttı. Ancak Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) çok daha yüksek seviyelere izin veriyor.
SONUÇLAR DÜŞÜNDÜRÜCÜ
Geçen ay PLOS One dergisinde yayınlanan çalışma, otizmli 66, DEHB’li 46 ve nörotipik 37 çocukta vücudun BPA gibi kimyasalları ne kadar hızlı ortadan kaldırdığını ölçtü. Katılımcılar üç ila 16 yaşları arasındaydı.
Araştırmacılar, BPA’yı ne kadar hızlı temizlediklerini belirlemek için her çocuktan sabah 10 ile akşam 4 arasında idrar örnekleri topladı ve bunları dondurdu. Ekip ayrıca çocukların beslenme ve vitamin alımını da ölçtü.
Sonuçlara göre, otizmli çocukların BPA’yı vücutlarından yüzde 10 daha az uzaklaştırabildiklerini, DEHB’li çocukların ise kimyasalı yüzde 17 daha az temizleyebildiklerini buldular.
Roman-Virtua Osteopatik Tıp Okulu profesörü ve çalışmanın baş yazarı Dr. T Peter Stein, BPA’yı ve diğer kimyasalları vücuttan temizleme konusundaki bu ilişkinin, “BPA ile kemik gelişimi arasındaki bağlantının ne olduğuna dair ilk somut biyokimyasal kanıt” olduğunu söyledi.