Tanzimat edebiyatının realist, yenilikçi ve Araba Sevdası romanın yazarı: Recaizade Mahmud Ekrem

Edebiyatımıza ilk realist romanı Araba Sevdası kitabıyla kazandıran Recaizade Mahmud Ekrem’in bugün 110’uncu ölüm yılı. Edebiyatımızdan bir usta kalem geçti.

Recaizade Mahmud Ekrem, 1 Mart 1847’de Takvimhane Nazırı Recai Efendi’nin oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona Recaizade Mahmud adını verdi. O da bir gün oğlu olduğunda ona Ercüment Ekrem adını verecekti.

Ünlü edebiyatçının hayatına, edebiyatına dair bazı bilgiler…

Recai Efendi, dil bilgisi konusunda oldukça bilgiliydi. Oğlunu da bu yönde eğitti. Mahmud Ekrem, Süryanice ve Farsça dillerini babasından öğrenmişti. 1858 yılında ilköğrenimini tamamladı. Bu sırada özel dersler de devam ediyordu.

1858’de Mekteb-i İrfan’a kaydoldu. Başarılı bir öğrenciydi. Eğitim hayatını 1862’de başladığı Harbiye İdadisi’nde tamamlayacaktı ki, son dönemde sağlık sorunları sebebiyle yarıda bırakmak zorunda kaldı. Başarılı bir öğrencilik hayatı sürerken önüne çıkan engeller onu iş hayatına taşıdı.

Mahmud Ekrem, Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi’nde memurluğa başladı. 1874’te Tanzimat ve Nafia dairelerinde Başmuavinlik, 1877’de Danıştay üyeliği, 1880 – 1888 yılları arasında da Mekteb-i Mülkiye ve Galatasaray Sultanisi’nde öğretmenlik yaptı.

1908’de resmi görevle Trablusgarp’a gönderildi ve II. Meşrutiyet’in ilanından sonra kurulan Kamil Paşa kabinesine Maarif Nazırı oldu. İşte bu sırada Namık Kemal ile tanıştı ve bundan sonra hep edebiyat üzerine çalışmalar yapacaktı… 1908 – 1914 tarihleri arasında da Meclis-i Âyân üyeliği yaptı.

Namık Kemal ve sonrası

Namık Kemal ile tanışmak, Mahmud Ekrem’in hayatında bir dönüm noktası olmuştu. İlk iş Encümen-i Şuara’ya katıldı. Artık o da edebiyat dünyasının bir neferiydi.

Babasından aldığı dil bilgisi eğitimini yazılarına dökmeye başlayalı çok olmuştu. Şimdi Namık Kemal’in eşliğinde yol alma vaktiydi.

İlk yazılarını, Namık Kemal yönetimindeki Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınladı. Namık Kemal’in Fransa’ya gidişinin ardından 1867’de gazetenin başına geçti.

1870’lerden sonra da, artık tamamıyla kendini yazılarına adadı. 1870’te verdiği ilk eser ise, Afife Anjelik oyunuydu. 1871’de de ilk şiir kitabı Nağme-i Seher’i yayınladı.

Özlem ve karamsarlık dolu eserler

Mahmud Ekrem’in eserleri karamsarlık yüklüydü, yüreğini yakıp kavuran özlem, cümlelerinden dökülüyordu. Hikayesi ise, en az eserleri kadar acıklıydı.

Mahmud Ekrem, tüm varlığı saydığı üç oğlunu da genç yaşta kaybetmişti. Özellikle en çok düşkün olduğu oğlu Nejad’ın ölümüne duyduğu acı, Tüm şiirlerinin ana temasını oluşturuyordu. Sonra kendini alamadı ve tüm eserleri özlem kokmaya, karalar bağlamaya başladı.

Sanat için sanat

Mahmud Ekrem, 1870’lerden sonra Batı Edebiyatı’ndan çeviriler yaptı. Hece öcüsü kullansa da daha çok aruz ölçüsünü benimseyen Mahmud Ekrem, “Sanat için sanat” görüşünü savunuyordu. Üstelik sanatta güzellik ilkesine bağlılığını da asla sonlandırmayacaktı.

Edebiyat konusunda iyiden iyiye ilerlemiş, edebi tartışmalara başlamıştı. Öyle ki, eski edebiyatı savunan Muallim Naci ve çevresiyle girdiği tartışmalar, “Edebiyat-ı Cedide” akımını doğurdu. Yeni akımları benimsemişti. Giderek ünleniyordu.

Edebiyat kuramcısı olarak ziyadesiyle yeniliklere açıktı. Özellikle gençlere yol göstericiliği ile kendini gösteren sanatçı, Servet-i Fünun Dönemi’nin oluşmasını da sağlamıştı.

Araba Sevdası

Mahmud Ekrem, yaşamının son döneminde hikaye ve roman türünü denemeye karar vermişti. İlk hikayesi “Saime”, sosyal hayatın tenkidiydi. Genel ahlaka aykırı olduğu gerekçesi ile sansürlendi. Ardından “Muhsin Bey” adını verdiği romantik aşk hikayesini yazdı. Asla karamsarlıktan uzaklaşmıyordu. Son hikaye denemesine ise, “Şemsa” adını verdi; bir anı tadında yazmıştı.

Roman yazma kararını verdiğinde ise, muhtemelen yazdığı “Araba Sevdası”nın Tür Edebiyatı’nın ilk realist romanı olacağından sizdi. Keskin bir geçişle romantizmden realizme geçişin de örneğiydi. Aynı zamanda yine bir sosyal tenkit idi. Gençlerin yanlış eğitilmesinden ve Batılı yaşama şuursuzca özenmenin sonucu olacak bir felaketten bahsediyordu.

Eğer Batı rol model alınacaksa, kesinlikle gereği kavranamamıştı ve Mahmud Ekrem bu durumu hazmedemedi. Romanda el bebek gül bebek büyütülmüş Bihruz Bey’in bu konudaki gafletini ve sonundaki hayal kırıklığını keskin bir kalemle anlatmıştı.

Recaizade Mahmud Ekrem öldü

1914’te Meclis-i Ayan üyeliği devam ediyordu; kaleminden dökülen cümleler de… Recaizade Mahmud Ekrem, 31 Ocak 1914’te hayata gözlerini kapadı.

Ölümü büyük ses getirmişti. Büyük bir cenaze töreni düzenlendi. O gün okullar dahi tatil edilmişti. Ölümünün onu derinden etkilendiği, onca eserinin gizli kahramanı oğlu Nejad’ın Küçüksu’daki mezarının yanına gömüldü.

sayfası için iletişim:

[email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir