“`html
Aslında ‘Batı’ duraklamış değil. Yani ABD de kenarda kalmıyor. ‘Hiçbir şekilde müdahale etmediğini’ ifade ederken, gazetecilere de ‘konuyla ilgili her seferinde soru sormayın’ mealinde bir tavır sergiledi. Avrupa’yı ön plana çıkarmamın nedeni, ana muhalefet partisinin AB ile kurduğu ilişkinin siyasi düşünce ve politika geliştirme süreçlerinde merkezi bir yere sahip olmasıdır…
***
Bu ‘özgürlük alanı’; siyasi yaşamda zaten dar olan alanı korumak ve genişletmek amacıyla başka partilere “gizlice” destek vererek gücü elde etme, kendini yönetime dolaylı yoldan katarak var olma gereğinden kurtaracaktır. Daha büyük partilerin etkisi altında kalma durumundan da kurtulacaktır…
Tam tersine, kendi duruş ve politikalarıyla oy oranlarını bir gram bile artırmayan, ülkeye faydalı bir şey sunmayan, görünen o ki, umursamayan tükenmiş partilerin, halkın büyük kesimini rahatsız eden, gizli “ittifak” stratejileri ile iktidar arayışına girmemesi için de tarihsel bir arınma yaşaması gerektiği açıkça ortadadır…
***
Bu noktada, şimdiye kadar dışarıdan gelen destek ne olacak?
Türkiye ve çevresindeki örgüte sağlanan, herkes tarafından bilinen dış yardımın amacı bu ülkenin güçlü bir şekilde ayakta kalmasını engellemek olsa da, siyasi sonuçları aynı yolda, örgüt-parti-büyük parti bağlantısı üzerinden belirsiz fakat somut bir tehlikeyi içeri sokmaktadır. ‘Kayyum’ meselesinin önemli bir boyutu bu değil midir?
İktidara ulaşmak için her yolu deneyen, bu uğurda her türlü bileşeni bünyesine kabul eden, yine de “iktidar için büyük para gereklidir” ilkesiyle hareket eden siyasete çarpmaması mümkün mü?
***
CHP dış destek için bugüne kadar ‘Avrupa Birliği’nde/ülkelerinde aradı ve bunu buldu da. Yeniden belirtelim, ABD’yi dışlamış olduğundan değil, Avrupa kendini öyle konumlandırdığı ve bu doğrultuda görev üstlendiği için. CHP, rotasını o yönde sabitlemiş, on yıllık birikimlerin oluşturduğu alışkanlıkların ve eski modellerin etkisi altında kalmıştır…
Güzel ama AB hâlâ burada mı? Yerinde mi duruyor? AB/İngiltere, Türkiye’ye baktığında hâlâ CHP’yi ve politikalarını mı görmekte yoksa farklı bir gerçeklik, reel-politik mi?
Türkiye’nin dinamikleri değişmiş, hatta çoktan değişti; ABD’nin Biden yönetiminin “muhalefetle işbirliği yapacağız” düşüncesi terk edilmiş, AB, AB olmaktan çıkmış, Türkiye muhalefetini desteklemek veya iktidarını değiştirmek bir yana, “yeni dünya düzeninde” geçerli figürlerden olmak bir tarafa, “kendi iktidarlarının bile” sonuna yaklaştığının bilincinde olan belirsiz bir bloka dönüşmüştür. Ekonomik güç merkezi olan çekiciliği sona ermiş ve ikinci büyük savaşın gerekliliği olan “ekonomiyi savunma sanayisine समर्थनlamak” ve “silahlı Avrupa” projelerine dönüşmüştür. En büyük ‘mentoru’ ABD tarafından dışlanmış ve terk edilme krizi ile başa çıkmaya çalışmaktadır. Avrupa, bu noktada İmamoğlu veya CHP’nin yanında duracak mı?
Bu küresel gerçekler ışığında, bu durumu anlamadan mevcut yasal süreçten bağımsız olarak bu konjonktürü göz ardı ederek, “ben Cumhurbaşkanı olacağım” şeklinde bir çıkış yaparsanız sonuç ne olabilir?
***
‘Kavrayamama’ durumu, ‘yol tutma’ ile doğrudan ilişkilidir. Mevsimlere göre lastiklerinizi değiştirmezseniz patinaj yapmaya başlarsınız. Sonunda kayarsınız. Eski alışkanlıklarınıza sıkı sıkıya bağlı kalmanız, daha fazla çıkmaza girmenize neden olur. ‘Son’ böyle gelir…
Ankara’nın ta “Esad’la yeniden kucaklaşalım” önerisinden bu yana yaşanan süreç, adım adım gözden geçirilmeli. Avrupa veya genel olarak Batı’dan gelecek her türlü hukuki sürece yönelik gözyaşları, AB komisyonları veya raporlarında, “Türkiye de biraz abarttı ama” anlayışında duyulacak
“`
More Stories
Cevdet Yılmaz: Kurumlarımız gerekli adımları atmakta
Borsa’da açığa satış yasaklandı
Almanya’nın en büyük bankası 2 bin kişi işten çıkaracak